İftar duâsı

Bildir
Soru

Lütfen bu sorunun neden rapor edilmesi gerektiğini düşündüğünüzü kısaca açıklayın.

Bildir
Vazgeç

Güneşin battığı iyi anlaşılınca, önce E’ûzü ve Besmele okuyup, (Allahümme yâ vâsi’al-magfireh igfirlî ve li-vâlideyye ve li-üstâziyye ve lil-müminîne vel müminât yevme yekûmülhisâb) denir. Bir iki lokma iftârlık yiyip, (Zehebezzama’ vebtelletil-urûk ve sebetel-ecr inşâallahü teâlâ) denir ve yemeğe başlanır.

Ramazân-ı şerîfte, hurma ile iftâr etmek sünnettir. Hurma veyâ su, zeytin yâhud tuz ile iftâr edilir. Yânî, oruc bozulur. Sonra, câmi’de veya evde, cemâ’at ile akşam namazı kılınır. Bundan sonra, akşam yemeği yinir. Sofrada yemekleri yimek, bilhâssa Ramezânda uzun süreceğinden, akşam namâzının erken kılınması ve yemeğin, acele etmiyerek, rahat yinmesi için, az bir şeyle iftâr edip, yemeği duâdan ve namâzdan sonra yimelidir. Böylece, oruc erken bozulmuş, namâz da erken kılınmış olur. Ezanın güvenilir kimseler tarafından okunmadığı yerlerde, önce namaz kılınıp, sonra iftar etmek daha iyi olur. Böylece oruç tehlikeye sokulmamış olur. Terâvîh kılmak ve hatim indirmek de mühim sünnetlerdendir.

Orucun farzı

Orucun farzı üçtür: Orucun birinci farzı niyyet etmek; ikincisi, niyyeti ilk ve son vakitleri arasında yapmak; üçüncüsü, oruçlu iken orucu bozan şeylerden sakınmaktır.

Oruca niyyet, akşam ezanından sonra başlar, ertesi gün, dahve vaktine yâni öğleye bir saat kadar kalana kadardır.

İmsâk vaktinden evvel niyyet ederken, “Niyyet ettim, yarın oruç tutmaya.” denir. İmsaktan sonra niyyet ederken, “Bugün oruç tutmaya.” denir. Ramazân-ı şerîf orucu, her müslümana farz olduğu gibi, tutamıyanların kazâ etmeleri de farzdır. Kazâ ve keffâret orucuna ve mu’ayyen olmayan adak oruçlarına imsaktan sonra niyyet edilemez.

Yirmidört saatten daha uzun günlerde, oruca saat ile başlar ve saat ile bozar. Gündüzü böyle uzun olmıyan bir şehirdeki müslümanların zamanına uyar. Eğer oruç tutmazsa, gündüzleri uzun olmıyan yere gelince kazâ eder.

Hadîs-i şerîfte, “Ay’ı görünce oruç tutunuz! Tekrâr görünce, orucu bırakınız!” buyuruldu. Bu emre göre, Ramazan ayı, hilâlin yâni yeni ayın görülmesi ile başlar. Hilâli görmeden öcne yapılan hesap ile, takvîm ile başlamanın câiz olmadığı, (İbni Âbidin)de ve başka birçok kıymetli fıkıh kitabında bildirilmiştir.

Ramazana başlamak için Şa’bânın yirmidokuzuncu günü, güneş battıktan sonra, hilâli, yâni gökte yeni Ay’ı aramak ve Ay’ı görmek, eğer görülmezse, Şa’bân ayını otuz güne tamamlamak lâzımdır.

Hilâli görmekte Ramazanın başlaması, hesapla anlaşılandan bir gün sonra olabilir. Fakat bir gün önce olamaz. Eskiden, Ramazan hilâli gözlenir, âdil şâhidlerin şehâdeti ile kadı, Ramazanın başlangıcını veya bayram günlerini ilân ederdi.

Bugünün şartlarında, ne Türkiye’de ne başka islâm ülkelerinde bunu sıhhatli şekilde yapacak, güvenilecek bir merci yok. Bunun için, yapılacak iş şu: Ramazana takvimlerdeki bildirilen güne göre başlamak, daha sonra bayramdan sonra, iki gün kazâ orucu tutmalıdır.

İftârı acele etmek ve sahûru, geciktirmek sünnettir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bu iki sünneti yapmağa çok dikkat ederdi. Sahûru geciktirmek ve iftârı çabuk yapmak, belki insanın aczini gösterdiği için sünnet olmuştur. Zaten ibâdet, aczi ve ihtiyâcı göstermek demektir.

Ramazân-ı şerîfe Hürmetin karşılığı

Herhangi bir özür ile oruç tutamıyanların, bu aya hürmet etmesi, oruç tutamadıkları günler, gizli yemeleri lâzımdır. Bu aya hürmetsizlik çok tehlikelidir.

Ramazân-ı şerîfte umûmî yerlerde, müslümanların karşısında, oruç yiyenlerin ve oruç tutanları aldatarak, oruç tutturmıyanların îmânı gider.

Ramazan günlerinde lokanta, gazino, büfe gibi yiyip içme yerlerini işletmek günâhtır. Bunların, oruç yiyenlerden kazandıkları, helâl ise de, habîstir, zararlıdır. Buralarını iftârdan sonra açmalıdır.

Oruca hürmet çok önemlidir. Eskiden bugünkü gibi değildi. Gayri müslimler bile müslümanların orucuna hürmet ederdi. Açıkta yemezlerdi. Yine böyle bir Ramazanda, gayr-i müslim bir kimse, evine geldiğinde, çocuğunu evin önünde açıktan yemek yediğini gördü. Hemen oğlunu azarlayıp,

– Evladım bilmiyor musun, bugün müslümanların oruç tutma günü. Nasıl böyle onların gözü önünde açıktan karnını doyuruyorsun. Çabuk gir içeri. Bir daha böyle açıktan yediğini görmiyeyim, dedi.

Aradan bir zaman geçtikten sonra, bu kimse vefat etti. Bu kimseyi, müslüman komşusu rü’yada gördü. Kendisini çok güzel yerlerde, rahat bir şekilde görünce merak edip kendisine sordu:

– Senin bu bulunduğun yer neresidir?

– Cennettir.

– Peki dünyada iken, İslâm dinine sen inanmazdın, nasıl oldu da Cennete girdin?

– Doğru, son zamanlarıma kadar müslüman değildim. Fakat, vefatıma yakın, îmân edip, müslüman oldum.

– Bu nasıl oldu?

– Bu büyük ni’mete kavuşmama sebep şu: Birgün Ramazanda çocuğumu açıkta yemek yediği için azarlayıp, oruca hürmet etmesini istemiştim. Cenab-ı Hakkın, beni bu hürmet sebebiyle ahir ömrümde, îmân ile şereflendirdiği bildirildi. Gördüğün gibi Cennette rahat içindeyim.

Fırsatı kaçırmamalı

Bu ayı, âhıreti kazanmak için fırsat bilip, elden geldiği kadar ibâdet etmeli, Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapmalıdır.

Allahü teâlânın gadabına sebep olabilecek bütün kötülüklerden, haramlardan sakınmak, îmân, ibâdet bilgilerini, haramları öğrenmek, kul haklarından sakınmak, varsa helâlleşmek, günahlardan tevbe etmek lâzımdır.

Herşeyden önce, i’tikâdı düzeltmelidir. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği i’tikâdı öğrenmek ve buna göre inanmak lâzımdır. İ’tikâd düzgün olmazsa, tutulan oruçların, yapılan diğer ibâdetlerin, bir fâidesi olmaz.

Çünkü, i’tikâdı bozuk olanların, muhakkak Cehenneme gidecekleri hadîs-i şerîfte bildirilmiştir. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı ilmihâl kitaplarını alıp okumalı, doğru îmânı öğrenmeli ibâdetleri yapmalı, haramlardan sakınmalıdır.

Allahü teâlâ, şartlarına uygun yapılan tevbeleri kabûl edeceğini va’detmiştir. Böyle mübârek günleri, ayları fırsat bilip, çok çok tevbe istigfar etmeli, affedilmek için, cenâb-ı Hakka yalvarmalıdır.

Sonra ibâdetleri, haram ve helâl olanları öğrenmeli ve bunlara göre ibâdet yapmaya çalışmalıdır. Kıymetli zamanlarda bu bilgileri okumak, öğrenmek, nâfile namazdan ve diğer bütün nâfile ibâdetlerden çok kıymetlidir.

Herhangi bir özür ile Ramazanda oruç tutamıyanlar, Ramazandan hemen sonra, kazâsını tutmalıdır. Kazâ namazı borcu olanların, kazâ orucu olanların

nâfile ibâdetlerle meşgûl olması, boşuna zahmet çekmektir. Önce farz borçları yerine getirmeli, ödemelidir.

Ancak farz borçlardan kurtulduktan sonra, nâfile olarak yapılan ibâdetlerin bir fâidesi olur. Bu, oruçta olduğu gibi namazda ve diğer ibadetlerde de böyledir. Önce farz borçları ödemeli sonra nafile ile meşgul olmalıdır.

Ramazan magfiret Ayıdır

Peygamber efendimiz, Ramazan-ı şerîf ayının üstünlüğünü, faziletini bildirdiği bir hadîs-i şerîfinde buyurdu ki:

Cennet her sene, Ramazan-ı şerîfin gelmesiyle süslenir. Ramazanın ilk gecesinde, Arş’ın altında Mesire adlı bir rüzgar esip, Cennet ağaçlarının dallarını, budaklarını, kapılarının halkalarını sallar. Dinliyenlerin hiç duymadıkları güzel sesler onlardan duyulur.

Cennet meleklerinin büyüğü olan Rıdvan’a, bu gece hangi gecedir, diye sorulduğunda, bu gece Şehr-i Ramazanın ilk gecesidir. Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden oruç tutanlara bu gece Cennet kapıları açılır, diye cevap verir. Bunun üzerine Allahü teâlâ buyurur ki:

– Ey Rıdvan! Cennet kapılarını aç! Ey Mâlik Cehennem kapılarını kapa! Ey Cebrâil, yeryüzüne in şeytanları bağla, hapset ki, Habibimin ümmetinin orucunu bozmasınlar.

Allahü teâlâ Ramazan-ı şerîfin her gecesinde üç defa buyurur ki:

– Benden birşey istiyen var mıdır? İstediğini vereyim. Tevbe eden var mıdır? Tevbesini kabûl edeyim. İstigfar eden var mıdır? Magfiretime kavuşturayım.

Allahü teâlâ Ramazan-ı şerîfin her gününde, iftâr vaktinde, kendilerine azap edilmesi gereken milyonlarca kişiyi Cehennemden azâd eder. Cum’a günü ve gecesi olunca, her saatte azap edilmesi gereken bin kerre bin kişiyi Cehennemden azâd eder.

Ramazan-ı şerîfin son günü olunca, o gün Ramazan-ı şerîfin ilk gününden son gününe kadar Cehennemden azâd ettiklerinin toplamı kadar kimseleri Cehennemden azâd eder.

Kadir gecesi olunca, Allahü teâlânın emriyle, Cebrâil aleyhisselâm yeşil bir sancakla büyük bir melek kalabalığı içinde yeryüzüne inip sancağını Kabe’ye diker.

Cebrâil aleyhisselâmın altıyüz kanadı vardır. Bu kanatlarını ancak Kadir gecesinde açar. Kanatları açılınca doğuyu batıyı kaplar. Cebrâil aleyhisselâm meleklere:

– Muhammed aleyhisselâmın ümmetinin arasına girin, der.

Melekler de, aralarına girip, ibâdet eden, namaz kılan zikreden kimselere selâm verip, onlarla musâfeha ederler. Duâlarının kabûl olunduğunu bildirirler. Tan yeri ağarıncaya kadar böyle devam eder.

Daha sonra, Cebrâil aleyhisselâm meleklere “Herkes yerli yerine gitsin.” der. Melekler, Cebrâil aleyhisselâma sorar:

– Ey Cebrâil! Allahü teâlâ Muhammed aleyhisselâmın ümmetinin isteklerini verdi mi?

Cebrâil aleyhisselâm şöyle cevap verir:

– Allahü teâlâ onlara nazar etti. Dört sınıf insan hariç diğerlerini affeyledi. Bunlar: İçki içmeğe devam edenler, ana-babasına âsî olanlar, yakın akrabâya ziyâreti terk edenler ve ehl-i sünnet vel-cemâ’atten ayrılanlar…

Bayram sabahı olduğunda, Allahü teâlâ meleklerini her tarafa dağıtır. Melekler yeryüzüne inerler. Sokak başlarına dururlar. Cin ve insanlardan başka her canlının duyabileceği bir sesle seslenirler:

– Ey Muhammed aleyhisselâmın ümmeti, çok büyük sevâblar veren büyük günahları affeden Rabbinize dönün!

Câmiye gitmek üzere evlerinden çıktıklarında, Allahü teâlâ meleklerine şöyle buyurur:

– Ey benim meleklerim, siz şâhit olunuz ki, Ramazan-ı şerîfte oruç tutanlardan râzı oldum ve onları affettim.

Daha sonra Allahü teâlâ şöyle buyurur:

– Ey kullarım, bugün benden dilediğinizi isteyiniz! Bugün âhıretiniz için istediğiniz her şeyi veririm. Dünyanız için istediğiniz şeye de sizin için nazar ederim. Benim emirlerime uyduğunuz müddetçe, ben sizin hatalarınızı, kusurlarınızı örterim. Sizi rezil ve rüsva’ etmem. Sizler evlerinize magfiret olunmuş olarak dönünüz. Zira beni râzı ettiniz, sizden râzı oldum.

Ümmet-i Muhammed, Ramazan-ı şerîfte, iftâr ettiklerinde, melekler sevinir. Allahü teâlânın, ihsân buyurduğu büyük sevâbları birbirlerine müjdelerler.

Teravih namazı ve duâları

Ramazan ayında yapılan ibadetlere, diğer aylarda yapılan ibadetlerden kat kat fazla sevap verilir. Bunun için bu ay’ı çok iyi değerlendirmek lazımdır. Allahü teâlâ, Ramazan orucunu farz, gecelerini ihya etmeyi de sünnet eyledi.Teravih namazı sünnettir. Ramazan-ı şerifin her gecesinde kılınır. Cemaatle kılınması sünnet-i kifayedir.

Vitir namazı, yalnız Ramazan ayında cemaatle kılınır. Teravih namazı, vitirden önce ve yatsının son sünnetinden sonra kılınır. Teravih namazını, iki rekatte bir selam vermek suretiyle kılmak daha iyidir. Dört rekatte bir selam vermek de olur.

Teravih namazı, camide cemaatle kılınınca, başkaları evde yalnız olarak kılabilir, günah olmaz. Fakat camideki cemaat sevabından mahrum kalınır. Evde, birkaç kişi ile cemaatle kılınırsa, yalnız kılmaktan yirmiyedi kat fazla sevap kazanılır.

Allahü teâlâ mübarek Ramazan ayını gönderip, ona hususî bir kıymet verince, Hz. Ömer, bu büyük nimetin şükrünü eda etmek için, yirmi rekat namaz kılmayı kendisine vazife bildi. Eshab-ı kiram da bunu beğendiler. Durumu Peygamber efendimize bildirdiler. O da beğendi. Cebrail aleyhisselam gelip, Peygamber efendimize bildirdi ki:

– Allahü teâlâ, Ömer’in ve eshabının yaptığı bu ibadeti kabul eyledi. Onda hatim okuyanları cennete koyacağına, onlardan razı olacağına söz verdi.

Peygamber efendimiz, teravihi hiç kılmasa bile hulefa-i raşidinin kılması, sünnet olması için kâfidir. Hadis-i şerifte, “Benim sünnetime ve benden sonra hulefa-i raşidinin sünnetine sımsıkı sarılın” buyuruldu. Teravihin cemaatle kılınması (Sünnet-i kifaye)dir. Yani bir mahallede cemaatle kılınınca, diğerleri evde kılsa, sünnet îfa edilmiş olur.

Müekked sünnet olan teravihi ihmal etmemelidir! Hadis-i şerifte, “Ramazanda inanarak ve sevabını umarak teravih namazı kılanın, geçmiş günahları affolur” buyuruldu.

Kaza borcu olanların nafile ibadetleri kabul olmayacağından, kaza borcu olan teravih yerine kaza borçlarını ödemelidir. Teravihe de niyyet ederek her akşam bir günlük yani 20 rek’at kaza kılan hem teravih sevabına kavuşur hem de bir günlük kaza borcundan kurtulmuş olur.

Teravih namazı mühim sünnetlerdendir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

“Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz, gecelerini ihya etmeyi de sünnet eyledi.”

0
AlBayrak 2023-03-14T20:08:41+00:00 0 Cevap 0 Görüntüleme Acemi 0